
Graffiti Ekibi RGA (Riot Grrrl Attack) ile Röportaj
Yıllardır birlikte sıkıcı duvarları, kendi renkleriyle donatan ve yakında 10. yıllarını kutlayacak RGA (Riot Grrrl Attack) ekibi ile sokak sanatının legal ve illegal yanları, erkek hegemonyası, graffiti kültürü ve daha birçok konu üzerine doyurucu bir sohbet gerçekleştirdik. Halihazırda konuşan sokaklara renk getiren bu üç sanatçıya birlikte kulak verelim!
Nasıl başladınız, kendi mahlaslarınızı nasıl ve neye göre seçtiniz? Ne zamandır aktifsiniz?
Hemon: Lise yıllarında hiphop kültürüne olan ilgim artmaya başlayınca sokaktaki tagler dikkatimi çekti ve graffitici birkaç arkadaş edinerek ben de başladım. Yaklaşık 10 yıldır aktif olarak hemon mahlasıyla graffiti yapıyorum. Mahlasımı kendimce çizmesi kolay ve beğendiğim harfleri birleştirerek yarattım.
Rikid: Çocukken fanzin yapıyordum, hazırladığım içerikler hep riot grrrl başlığı altındaydı. Eski fanzinler sayesinde graffiti ile tanıştım ve Türkiye’de graffiti yapan kadınları araştırmaya başladım. O zamanlar tanışmıyorduk fakat Hemon’u buldum ve birlikte bir fanzin içeriği yapmak için ona ulaştım. Kısa süre içinde çok fazla araştırma yaptım, kimseyi tanımıyordum ama tagleri sürekli inceliyordum. Ortaokula izban’la gidiyordum, tren yolundaki graffitiler benim için çok heyecan vericiydi ve başlamama sebep olan etkenlerden biri de o heyecandı. İlk başladığım yıl “Zona” bombingleri yaptım ve bazen içine “Antifa” tagleri de atıyordum, mesaj vermek hoşuma gidiyordu. Kültürü tanıdıkça mesaj verme kaygısı gütmediğimi ve bir anlam taşımadan sadece graffiti yapmak istediğimi fark ettim ve sevdiğim harfleri birleştirerek “Rikid” yazmaya başladım. (tagimin hiçbir anlamı yok) 7-8 yıldır aktif boyuyorum.
Jaku: Aslında graffiti yolculuğunda kendini hissedenler için ruhundan gelen sokakta olmanın nabzı vardır. Sokakta var olduğumun gücüyle kendimini ifade etmeye başladığım sene 2011’de gittiğim güzel sanatlar lisesinin duvarlarında gördüğüm graffitilerdi. Çalışmalara başlayıp merak uyandıran eylemlerin tadını alarak, ilk ‘’Owl’’ mahlasıyla başladım. Nickname bulmanın özelliklerinden biri, bana göre harflerin birlikte ritim aldığı ve söylediğinde ise benimsediğin ama hiç bir anlam ifade etmek zorunda olmadığın, benliğini seçtiğin sahne adındır. 2018’de graffiti serüvenimde 'JAKU' ismini seçtim. 'JAKU' adıyla, duvarlara bıraktığım her iz, bu kültürün bir parçası olmanın heyecanını ve tutkusunu yansıtıyor. Yaklaşık on üç senedir graffiti yapıyorum ve her çizimimle kendimi daha da ifade etmenin heyecanını yaşıyorum.
Graffitiyi bir eylem biçimi, politik bir dışavurum olarak görüyor musunuz?
Graffiti tabii ki politik bi dışavurum. İlk örneklerin altında yatan politik duruş, graffitiyle duvar resimlerini birbirinden ayıran ince çizgi.

Graffiti dünyasında bir cinsiyet eşitsizliği var mı, varsa nelerdir ve bunların önüne nasıl geçilebilir?
Graffiti kültürünün erkek egemen bir kültür olarak algılanmasından kaynaklı cinsiyet eşitsizliği yıllardır karşılaşılan bir durum. Erkek egemen gruplar içinde yer almak ve kabul görmek zor olabiliyor; kadınlar yetenekleri ve başarıları konusunda daha çok sorgulanıyor ve önyargı ile karşılaşıyor. Bizce bunun çözümü için en önemli şey, öncelikle cinsiyet eşitsizliğinin ne olduğuna dair bilgi sahibi olmak ve toplumsal bilinci geliştirmek. Örneğin, crew olarak ya da bireysel olarak katıldığımız kalabalık bir illegal boyama gününde, herhangi bir problemle karşılaştığımızda iyi koşamayacağımızı veya yakalanacağımızı düşündükleri için bize en rahat ve kolay gördükleri yerde boyamamızı öneriyorlarsa, bu düşünceli bir davranış değil aksine cinsiyet eşitsizliğini pekiştirmek oluyor. Çözüm için insanların cinsiyet, yaş vb. hiçbir şeyi göz önünde bulundurmadan sadece yapılan işlere odaklanması gerekiyor. Yaptığımız şey graffiti ve aynı alanda aynı işi yapıyoruz; bu konuda cinsiyet eşitsizliğini konuşuyor olmamız çok enteresan.
En gurur duyduğunuz eserleriniz hangileri?
Aslında gurur duyduğumuz çalışmalar, tek tek eserlerden ziyade, yaptığımız işlerin bütünüyle ilgilidir. Eğer yaptığımız çalışmalar, insanlara neden graffiti yaptığımızı düşündürerek bir bilinç uyandırıyorsa, bu, kendimizi ifade etme tutkumuzun bir göstergesidir. Bu nedenle, tüm çalışmalarımızın bu bilinçle yapıldığını bilmek, bizim için gurur vericidir.
Legal mural / grafitilere karşı bakışınız nedir?
Jaku: Legal mural ve graffitilere karşı bakış açım oldukça olumlu. Sokak sanatının yasal bir çerçevede icra edilmesi, sanatçıların yeteneklerini özgürce sergileyebilmelerine olanak tanıyor ve aynı zamanda bu sanatı daha geniş kitlelere ulaştırıyor. Legal çalışmalar, sokak sanatının sadece bir vandalizm biçimi olmadığını, aksine topluma estetik ve kültürel değerler katabileceğini gösteriyor.
Ancak, illegal graffitinin de sokak sanatının ayrılmaz bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bu, sanatçının kendini ifade etme özgürlüğünü ve sokakların gerçek ruhunu yansıtıyor. Bu nedenle, her iki formun da kendi içinde değerli olduğunu ve sokak sanatının zenginliğini oluşturduğunu düşünüyorum. Legal ya da illegal, her duvar bir hikaye anlatır ve bu hikayeler, şehirlerin kimliğini ve ruhunu yansıtıyor.

Türkiye'de grafitinin "seçkin" semtlere sıkıştığını düşünüyor musunuz? Ek olarak Darağaç'tan bahsedebilir misiniz?
Türkiye'de graffiti kültürünün gelişmekte olduğunu gözlemliyoruz, bu sanat formunun daha çok 'seçkin' semtlerde yoğunlaştığına dair bazı gerçekler var tabi. Genellikle bu tür semtlerde sanat ve kültüre olan ilgi daha yüksek olduğu için, graffiti ve sokak sanatı da bu alanlarda daha fazla destek buluyor. Bununla birlikte, sokak sanatı sadece belirli bölgelerle sınırlı kalmamalı; şehirlerin her köşesinde kendine yer bulabilir. Sokak sanatı, sadece estetik bir unsur değil, aynı zamanda toplumsal mesajlar taşıyan ve farklı kesimlerden insanları bir araya getiren güçlü bir ifade biçimi.
Bu bağlamda, Darağaç Mahallesi iyi bir örnek. İzmir'deki bu mahalle, sokak sanatçıları için adeta bir açık hava galerisi haline gelmiş durumda. Darağaç, sanatçıların serbestçe çalışabildiği, sanatı günlük yaşamın bir parçası haline getirdiği bir alan. Bu mahallede, farklı tarzlarda birçok graffiti çalışması görmek mümkün ve bu, hem yerel halkın hem de ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Darağaç, sokak sanatının toplumla nasıl iç içe geçebileceğinin ve bir bölgenin kültürel kimliğine nasıl katkıda bulunabileceğinin bir örneği.
Yeni bir grafitiye başlamadan önce yaklaşımınız nedir, lokasyonu, renkleri ve duvarları neye göre seçiyorsunuz?
Genellikle görünürlüğü yüksek ve insanların dikkatini çekebilecek yerleri boyamayı tercih ediyoruz. Lokasyonun geniş bir kitleye ulaşma potansiyeli taşıması bizim için önemli. Renklerin uyumu ve kontrastı, graffitinin görsel etkisini arttırdığı için sıcak ve dikkat çekici renkleri kullanmayı seviyoruz. Fakat illegal çalışmalar için her şey çok spontane gelişebiliyor, bazen elimizdeki kalan boyalarla bir uyum sağlamak durumunda kalıyoruz. Planlı bir çalışma yapacaksak duvarın dokusuna ve bulunduğu alana uygun çalışmayı tasarlamayı tercih ediyoruz.
Gündüz mü gece mi boyamaya çıkmayı tercih ediyorsunuz?
Dükkanların kapanmasını ve şehrin sakinleşmesini bekliyoruz, genellikle tercihimiz gece oluyor. Sabahın erken saatlerinde fırından çıkan sıcacık boyoz ile boyamanın keyfi de bir ayrı. :)

En sevdiğiniz grafiti tarzları, belgeselleri ve yerli veya yabancı writerlar kimler?
Hemon: Tipografi ve kaligrafi tarzındaki graffitileri çok seviyorum. KCBR Live Life Like Girls filmini defalarca izlemişimdir. Beğenerek takip ettiğim yerli graffiticiler; Meck, Dozer, Kmr, Baker, Murys, Creor, Jaku ve Rikid ❤️. Yabancılardan Kkade, Warios, Merlot, Cabut, Shar, Semor, 1UP ve KCBR. Aklıma gelen ilk isimler.
Jaku: En sevdiğim graffiti tarzları arasında wildstyle, bombing ve stencil gibi farklı stiller yer alıyor. Wildstyle'ın karmaşıklığı ve dinamizmi beni her zaman etkilemiştir; harflerin iç içe geçmesi ve güçlü renk kullanımı bu tarzı benim için özel kılıyor. En sevdiğim ve yaptığım bombing, hızlı ve etkili bir şekilde mesajını iletme becerisi ile dikkatimi çekiyor. Stencil sanatı ise benim için derinliği ile ilgi çekici. Graffiti ve sokak sanatı hakkında birçok belgesel bana ilham olmuştur. Özellikle 'Style Wars' ve 'Exit Through the Gift Shop' gibi yapımlar, bu sanatın tarihini ve evrimini anlamamda büyük katkı sağladı. 'Style Wars', 1980'lerin New York graffiti sahnesini ve hip-hop kültürünün doğuşunu ele alırken, 'Exit Through the Gift Shop' ise sokak sanatının ticari boyutunu ve Banksy gibi efsanevi sanatçıları tanıtıyor. Yerli ve yabancı writerlar arasında hayranlık duyduğum birçok isim var. Türkiye'de Omeria, Esk Reyn, Maxonduty gibi isimler, yetenekleri ve özgün stilleriyle dikkat çekiyor. Uluslararası alanda ise MadC, Herakut, Zurik, Bublegum, ve Smug gibi sanatçılar, graffiti ve sokak sanatının sınırlarını zorlayan çalışmalarıyla bana ilham veriyor.
Rikid: En sevdiğim graffiti tarzları çok geniş bir yelpaze sanırım, çok uçsuz bucaksız bir konu ve çok farklı işler yapan birçok sanatçı var takip ettiğim. Ama simple harfler benim için her zaman öncelik diyebilirim. Benim de ilk izlediğim ve etkilendiğim film Wildstyle idi tartışmasız. Bir de 2000’lerin başlarında Rusya’da çıkan graffiti filmlerini çok seviyorum, Why (2004), Russian Roulette (2005), alışılmış hip-hop soundtracklerin yanısıra birçok hardcore/punk parçası kullanmaları da hoşuma gidiyor baya.
Sizi scene'de en çok rahatsız eden şey nedir?
Scene’de bizi rahatsız eden birkaç konu dışında pek bir şey yok. Son yıllarda sosyal medya ve rap müziğin yükselişiyle graffiti de popülerleşmeye başladı. Bu popülerlik, graffitinin politik duruşunu ve yeraltı kültürünü biraz sarstı. Bu popülerleşme ile birlikte bazı anlam ve değerlerinin kaybolduğunu hissediyoruz. Ancak son zamanlarda biraz da olsa bu problemlerin giderek azalmasını görmek umut verici. Genel olarak, graffitinin özündeki anlamın korunması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, bizim için scene'de en önemli konular arasında yer alıyor.

Sizi grafitiye bağlayan en güçlü şey nedir?
Bizi graffitiye bağlayan en güçlü şey, öncelikle birlikte olmamız ve yıllardır crew ruhuyla hareket edebilmemiz. Birlikte yaratmak, birlikte risk almak ve birlikte başarmak, aramızdaki bağı her geçen gün daha da güçlendiriyor. Her yeni çalışmada hissettiğimiz heyecan, adrenalin ve meydan okuma duygusu, hayatımızda köklü bir hareket alışkanlığı kazandırıyor.
Ne olursa "bir daha grafiti yapmam" dersiniz?
Açıkçası bunu hiç düşünmedik. Crew olarak, motivasyonumuzu her zaman yüksek tutmaya ve olumsuzluklara yenik düşmemeye dair bir inancımız var. Bu yüzden, ne olursa olsun, duvarlara yansıtacak daha çok renk ve anlatacak daha çok hikayemiz olduğuna inanıyoruz.
Keşke şunu sorsaydın da anlatsaydık dediğiniz bir şey varsa kendinize sorup cevaplar mısınız?
“Keşke daha fazla insan graffiti sanatının toplumsal etkileri hakkında konuşsa.” Graffiti, aynı zamanda toplumsal mesajlar ileten, sosyal adaletsizliklere dikkat çeken ve çeşitli toplumsal sorunları gündeme getiren güçlü bir araç olarak düşündüğümüzde, özellikle gençler arasında toplumsal farkındalığı artırabilir ve sanatı, sosyal değişim için bir ifade biçimi olarak kullanabiliriz. Yaratıcı projeler ve toplumsal etkiler üzerine konuşmak, graffiti sanatının topluma katkılarını daha iyi anlayabilmemizi sağlar. Bu sebeple farkındalık yaratma aracı olarak büyük bir öneme sahip.

İnsanlar size nasıl destek olabilir?
Merchlerimize göz atabilirler. :)
Son sözleriniz nelerdir?
Revolution grrrl style, now!
