
Müziğin Görsel İzdüşümü ve Bağımsız Üretim: Efe Karadağlı ile Röportaj
Temiz çizgiler, absürt mizah ve serbest çalışmanın sert ekonomik gerçekleri. Efe Karadağlı; çocukluk kahramanı olan müzisyenlerle çalışma hikayesini ve sektörün tüm zorluklarına rağmen üretmeye nasıl devam ettiğini anlatarak, bizi dijital üretiminin perde arkasına götürüyor.
Merhaba Efe, seni illüstrasyonların ve animasyonlarınla tanıyoruz. Bu üretimin arkasındaki isim, Efe Karadağlı kimdir? Bize kendinden bahseder misin?
Merhabalar, ben Efe Karadağlı. Kendi adım altında çalışmalar paylaşan, serbest bir illüstratör ve animatörüm. 8-10 yıl kadar bir süredir sektör içerisinde yer alıyorum ama şu anki çalışma biçimime geçişim son 6 yıl içerisinde oldu diyebilirim. Sektördeki çoğu kişinin aksine İstanbul'da değil, İzmir'de yaşadığımı da belirtmek isterim.
Yaptığın işi nasıl tanımlarsın? Hangi alanlara odaklanıyorsun?
Çoğunlukla müzisyenler için animasyonlar, illüstratif konser afişleri ve artwork'ler hazırlıyorum. Benzer şekilde reklam sektörü için de üretimlerim oluyor.
İşlerimde genellikle kalın konturlu ve sınırlı bir renk paleti kullanarak ilerlemeyi tercih ettiğim bir tarzım var. Her ne kadar işlerim tam olarak içerisinde yer almasa da, Ligne Claire olarak geçen Belçika çizgi roman akımını kendime referans alıyorum.

Teknikten içeriğe geçelim. Çalışmalarında hangi öğeler, temalar ve imgeler ağır basıyor?
Eğer bir projede özellikle belirtilmiş bir brief yoksa ya da kişisel bir projede çalışıyorsam, genellikle absürt, saçma ve komik içerikler yaratmayı seviyorum. Gerçek hayatta bir araya gelemeyecek durum ve objeler, çizgilerle gayet mümkün olabiliyor.
Çizginin bu "olmazı olduran" absürt ve özgür tarafı, genelde hiciv veya politik eleştiri için de oldukça elverişli bir alan. Senin tarafında durum nasıl? Üretimlerinde politik bir mesaj kaygısı güdüyor musun? Yaptığın işin bir mesaj içerip içermemesi senin için bir anlam ifade ediyor mu?
Direkt slogan bağıran ve politik mesaj veren bir tarzım yok açıkçası. Çok anormal bir durum olmadıkça da bunu tercih etmem. Ama işlerime bakanlarların; ırk, inanç, cinsiyet ve yönelim ayrımcılığının karşısında bir duruşum olduğunun farkına varması hoşuma gider. Politikayı çok yakından takip eden ve üzerine düşünen birisiyim ama dediğim gibi ne işlerimde ne de sosyal medya paylaşımlarımda doğrudan bir çağrı yapmayı tercih etmiyorum.
Zaman zaman takipçilerimden, benim hiç planlamadığım noktalardan okumalar alabiliyorum ve bundan çok memnun oluyorum. Bir işi ben paylaştıktan sonra ona ulaşan kişinin baktığı nokta, eserin konumlanması için kesinlikle daha önemli.

İzleyicinin yorumu işi tamamlıyor, haklısın. Peki üretiminde hangi araçları ve teknikleri kullanıyorsun?
Profesyonel kariyerim boyunca dijitalin dışında bir üretimim hiç olmadı. Eğer söz konusu illüstrasyonsa; çoğunlukla iPad Pro tabletimde yer alan Procreate uygulaması ile çizimi gerçekleştiriyor ve sonrasında bilgisayarımdaki Photoshop uygulaması üzerinden renk, ışık ve doku ekleme ve düzenlemeleri tamamlıyorum.
Animasyon söz konusu olduğunda ise; yine iPad Pro ve Procreate ile animasyon frame’lerini hazırlıyorum ve bilgisayarda After Effects ve Premiere Pro ile eklemeler yapıyor ve kurguyu gerçekleştiriyorum. Nadir de olsa, sadece After Effects üzerinden yaptığım Motion Graphic tanımına giren işler de ürettiğim oluyor.
Yakın zamanda tablet için yeni yayınlanan Procreate Dreams ile de çalışmalara başladım.

İlham kaynakların neler? Müzik gibi farklı yaratıcı disiplinlerin üretim sürecine etkisi nasıl? Başlangıçtaki ilham kaynaklarınla şu anki ilham kaynakların arasında nasıl bir fark var?
Açıkçası her şey diyebilirim. İşim gereği sıklıkla takip ettiğim güncel resim ve illüstrasyon üretimleri her zaman hem ilham, hem de ders niteliği taşıyorlar. Onun dışında çok fazla müzik dinliyorum, çok fazla film ve dizi izliyorum ve çok fazla kitap ve çizgi roman okuyorum.
Ben çalışırken sadece tek bir şeye konsantre olabilen biri değilim. Bir çizimi yaparken yan tarafta mutlaka ikincil bir içeriğe ihtiyaç duyuyorum. Bu bir albüm olabilir, bir Youtube videosu, bir bölüm podcast, sesli kitap ya da daha önce izleyip çok sevdiğim ve çok iyi bildiğim bir film ya da dizi bölümünü dinlemek/izlemek olabilir. Çizim yaparken bir yandan çok sevdiğim ve iyi bildiğim bir film/diziyi arkada döndürmek bana iyi geliyor. Masamdaki 2. ekrana saliselik bakışlar atarak hangi sahnede olduğunu takip edebiliyor ve bir yandan çizimime odaklanıyorum.
İlk zamanlar ile şimdiki ilham kaynaklarım arasındaki en büyük fark da seçkinin artık daha genişlemiş olması sanırım. Çocukluğumdan beri çizim yapan birisiyim ve sonrasında üniversite eğitimimde de profesyonel çalışmalarımda da resim ve illüstrasyon dışı ilham kaynaklarım hayatımda çok büyük yer ettiler. Şu an hem müzik, hem de diğer medyumlar için geçerli olarak ulaşabilirliğimiz çok artmış durumda. Devamlı yeni müzisyenler, sinemacılar ve edebiyatçılar keşfetmeye çalışıyorum. Hem ana akım, hem de bağımsız isimler benim için önemli. Örneğin aylık sadece 10 dinleyicisi olan bir grup düşünelim; bu durum, yaptıkları müziği kesinlikle kötü yapmaz. Samimi ve iyi niyetle yapılmış her üretime kapım açık diyebilirim. Çünkü ben de sayelerinde yeni üretimler yapabiliyorum.

Müziğe olan özel ilgini fark ettik. Müzik ile olan bağın nasıl başladı? Bize senin için müziğin ifade ettiklerinden bahseder misin? Müzik ve illüstrasyon arasındaki etkileşim senin için nasıl bir yaratıcı alan yaratıyor? (Detaylandırırsak, illüstrasyonlarında genellikle hangi müzik gruplarından veya dönemlerden ilham alıyorsun? Favori grupların neler?)
Müzik şu hayatta beni ben yapan en büyük şey sanırım. İtiraf etmesi acı veriyor ama çizim yapmaktan bile daha fazla seviyorum. Ne mutlu ki, üretimlerimi ve müziği ortak bir noktada buluşturabiliyorum.
Çocukluğumdan beri her tür müziği dinleyen birisiyim. Farklı yaş gruplarında, kendimi farklı türlerin dinleyicisi olarak adlandırdım. Punk, metal, indie... Ama bir noktada sadece tür dinleyicisi olmayı bıraktım ve artık kendimi tam bir müziksever olarak adlandırıyorum. Önceki soruda verdiğim cevapta olduğu gibi; samimi ve iyi niyetle üretilmiş her müziğe kapım açık. Elbette çoğunlukla tercih ettiğim türler var ama ben bir otorite değilim, hiçbir türü ya da üreticiyi yargılayamam. Ama doğruya doğru, bağımsız müzisyenlere ayrı bir saygı besliyorum. Çünkü ben de mesleğimi bağımsız olarak idame ettirmeye çalışıyorum ve bunun iyi/kötü yanlarının farkındayım.
Favori gruplarımı saymam gerekirse; Blink 182, Bad Religion, Rancid, Nofx, Lagwagon, Kings of Convenience, Belle and Sebastian, Death Cab for Cutie, Travis, Joy Division, Acid House Kings, The Strokes, Doves... Bu isimler ne kadar klişe görülürse görülsün, benim için çok özeller.
Yerli sahnemizden isimleri de ayrıca belirtmek isterim: Elbette ki ilk isim Second. Bu grubun hayatımdaki yeri gerçekten çok büyük ve her anımda benimleler. Ayrıca Özgün Semerci'nin solo kariyeri de aynı şekilde... Jakuzi, Sakin, Parham AG, Nilipek, Lara Di Lara, Güneş Özgeç, Simge Pınar, Çokgeç, Getaman ve özellikle Taner Yücel'in elinin değdiği her şeyi de saymak isterim.
Son not olarak da; son yıllarda Joyce Manor, PUP ve Bring Me The Horizon ile kafayı bozmuş durumdayım, onları da anmadan geçmek istemem.

Yaptığın işler arasından seni en çok tatmin eden hangisi oldu? Neden? O işin üretim sürecinden bahseder misin?
Bu soruya net cevabım Second'ın Kül Olana Kadar şarkısı için yaptığım animasyon müzik klibidir. 20 yıla yakın bir zamandır büyük hayranlık beslediğim grup ile tanışmak, güncel üretimlerinin bir parçası olmak hala inanılmaz geliyor.
Bu iş, alışılagelmiş müzik klibi süreçlerimden biraz farklı seyretti ve pre-production kısmına çok zaman ayıramadım. Şarkının sadece ilk 1 dakikalık kısmı için minik bir storyboard, bir animatic ve 3 adet kadar konsept çizim hazırladım. Kalan kısımlarda ise gün gün, planlı bir şekilde grup ile iletişim halinde karar vererek ilerledik. Klibin büyük bir bölümünde yer alacak şekilde de; grup elemanlarından gelen görüntüleri referans alarak rotoskop animasyonlar hazırladım.
Grup elemanları bu süreç içerisinde çok anlayışlı davrandılar ve hep benim kararlarıma güvendiler. Neredeyse hiç revizyon yapmadık bile. Sektördeki insanlar bilirler ki, böylesi uyumlu insanlarla çalışmak büyük bir şanstır, o yüzden kendilerine minnettarım.
Üzerinde çalıştığım en yorucu projelerden biriydi ama kesinlikle en keyif aldığım iş oldu.

Second klibi gibi manevi tatmini yüksek işler ruhu besliyor, orası kesin. Peki ya mideyi beslemek? Türkiye şartlarında bağımsız bir yaratıcı olarak 'para kazanma zorunluluğu' o saf yaratıcılığı ve motivasyonunu nasıl etkiliyor?
Ülkemizin şartları malum. Özellikle bizim üretim alanlarımız, hele de serbest çalışan insanlar için hayat bir hayli zor olabiliyor. Bazı dönemler gelirimin sıfır olduğu aylar bile olabiliyor. Oysa bu mesleği profesyonel bir şekilde yapmaya çalışıyorum, vergi kaydım var ve aylık masraflarımı tahmin edebilirsiniz. O yüzden sonraki adımları her zaman emin atmak zorundayız. Dolayısıyla yaptığım işten para kazanmak büyük bir motivasyon olmasının yanı sıra, bir zorunluluk. Tasarımcıların, diğer pek çok medya çalışanının aksine devamlı gelir elde edebilecekleri bir telif sistemi bulunmuyor ne yazık ki. Çoğunlukla tek seferlik ödemeler ile çalışmak durumunda kalıyoruz.
Sadece bağımsız bir şekilde, ücretsiz işler üretmeyi çok isterdim. Tek bir lira bile kazanma kaygım olmadan, sadece içimden gelen eseri üretmek en büyük arzum. Ama hayatın gerçekleri de orada duruyor işte.
Ben bir iş görüşmesinde, karşı tarafın bir birey ya da bir şirket olmasına göre farklı değerlendirme yapıyorum. Bir birey ile görüşüyorsam, onun şartlarını ve planlarını öğrenmek isterim ve hangi noktada ilerleyebiliriz diye çözümü diyalogda ararım.
Son olarak bize söylemek istediğin bir şey, anlatmak istediğin bir anı var mı?
Bu röportaj için gerçekten çok teşekkür ederim, çok onore oldum. Çok sevdiğim insanların yönettiği bu platformda konuk olmak benim için büyük bir mutluluk. Okuyacak herkese de ayrıca teşekkürler. Kafalarımızın uyuşabileceğini düşünen herkes bana ulaşabilir, yeni diyaloglar kurmaktan her zaman memnun olurum.
Şimdilerde "what if... animated by efe..." ismini verdiğim bir seri yapıyorum ve çok sevdiğim müzisyenler için kısa animasyonlar üretiyorum. Tamamen kendimi mutlu etmek için, ergenlik yıllarımda odamda hevesle çizim yaptığım dönemdeki ruh ile başladığım bir seri.
Bunun dışında yayınlanması beklenen ve görüşme halinde olduğum bazı projeler de var. Görenlerin hoşuna giderse ne mutlu.
Sevgiler...
